20 Aralık 2023 Çarşamba
Göç Haberciliğinde Söylem ve Etkileri
Göç Haberciliğinde Söylem ve Etkileri
“Nasıl söylendiği, nasıl görüldüğünü de etkiler.”
Haberler, habere konu olan olayın gerçekte ne olduğunun ötesinde, bu olayların nasıl yaşandığına dair kafamızdaki resmi oluşturan temel bilgi kaynağı görevi görür. Dolayısıyla haberde yer alan olayın ve öznelerin nasıl temsil edildiği, bu temsilin nasıl bir dil ve söylem aracılığıyla betimlendiği bu resmin ana hatlarını çizer.
Söylem Nedir?
İçsel bir görüş veya fikri dışa vuran, bir dinleyici/izleyici grubuna fikir ileten veya görüş bildiren her türlü ifadedir. Yazılı, sözlü/sözsüz, görsel, sanatsal vb. birçok biçim alabilir ve internet, yazılı basın, radyo veya televizyon da dâhil olmak üzere, her türlü mecradan yayılabilir. (‘Hate Speech’ Explained: A Toolkit - ARTICLE 19, 2015 & Tüm Yönleriyle Nefret Söylemi Kılavuzu Hrant Dink Vakfı, 2022)
Bu bakımdan “söylem” gazetecilerin elindeki en güçlü araçtır. Çünkü söylem gerçekliği aktarırken, bu gerçekliğin nasıl algılanacağı, görüleceği ve üzerine ne düşünüleceğini de etkileyerek okuyucunun/izleyicinin anlam dünyasında gerçekliği yeniden inşaa etme kapasitesine sahiptir. Bu kapasite sayesinde gazeteciler ürettikleri haberler aracılığıyla bir konu hakkındaki toplumsal algıyı şekillendirme olanağına erişir.
Öte yandan, dijitalleşen iletişim ve sosyal medyanın etkisiyle geleneksel medya ile habercilik, ve dolayısıyla gazeteciler kamuoyu algısını şekillendirme açısından ciddi bir kapasite kaybı yaşıyor. Bu durum Türkiye medyası için de fazlasıyla geçerli. Son dönemde basın ve ifade özgürlüğüne yönelik artan siyasi ve finansal baskılarla daha da derinden hissedilen bu kapasite kaybı, gazeteciler olarak mesleğimizi sürdürebilmemizi her geçen gün zorlaştırıyor.
Yine de, aslında düşündüğümüzden daha fazla etki sahibiyiz. Özellikle konu göç gibi, Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğunun bilgiye haberler üzerinden eriştiği konularda gazetecilerin haberde neye odaklandığı ve nasıl bir söylem kullandığı toplumsal algıyı şekillendiren temel faktöre dönüşüyor.
“Haberde yer alan söylem yalnızca yazıda kalmaz.”
Gazeteciler olarak ürettiğimiz her haberde, haberimize konu olan olayın ve olayın içerdiği öznelerin nasıl tanımlandığını aslında bizler belirliyoruz. Haberlerimizde yer verdiğimiz her sözcüğün okuyucunun anlam dünyasında bir karşılığı var. Bu da bizlere oldukça büyük bir sorumluluk yüklüyor.
Özellikle göç haberlerinde, haberde yer alan söylemler yalnızca yazıda kalmıyor. Kullandığımız tanımlamalar önce okuyucunun zihnine, sonra diline taşınıyor ve davranışlar üzerinden günlük hayatta yeniden vücut bulabiliyor.
Elbette tek bir haber, kapsamlı bir söylemi tek başına yaratmaz. Ancak haberde mülteci ve göçmenlerin nasıl ele alındığı, kullanılan dil ve öne çıkarılan görüşler toplumsal algının şekillenmesine kümülatif olarak katkıda bulunur.
Günün sonunda göçle ilgili yazdığımız her haber, toplumda mülteci ve göçmenlere nasıl bakıldığını ve davranıldığını etkiler, doğrudan veya dolaylı olarak insan hayatına dokunur. Bu sebeple, gazeteciler olarak toplumsal etkimizin farkında olmak ve haberlerimizde bu etkinin gücünü etik sorumluluklar doğrultusunda kullanmakla yükümlüyüz.
Medyada mülteci ve göçmenlere yönelik ayrımcılık ve nefret söylemi uzun zamandır artış gösteriyor. Son dönemde radikal biçimde yükselen bu trend genellikle sosyal medyadaki içerikler üzerinden tartışılıyor. Ancak medyanın hiçbir alanı aslında bu sorundan azade değil. Bunun altında yatan en büyük faktör ise haberlerde mülteci ve göçmenlerin temsil edilme biçimleri ve kullanılan söylemlerin etkisine dair farkındalık eksikliği… Kısacası, gazeteciler olarak haberlerimizde yer alan ayrımcı yanları fark etmediğimizde, toplumda yarattığı olumsuz sonuçları da ön göremiyoruz. Bu ayrımcı söylemler habere konu olan mülteci/göçmen topluluklara ve gündemde öne çıkan vakalara göre değişkenlik gösterse de, genellikle benzer eğilimler doğrultusunda şekilleniyor:
Göçle ilgili haberler mülteci ve göçmenleri genellikle etnik kimliğe dayalı, homojen ve bütün bir topluluk olarak ele alıyor. Söylemde öne çıkarılan “Suriyeliler” , “Afganlar” veya “Afrikalılar” gibi tanımlamalar üzerinden mülteci ve göçmen bireyler haber konusu içerisinde genelleştiriliyor ve çoğunlukla rakamlara indirgeniyor.
Türkiye’deki mülteci ve göçmenler haberlerde çoğunlukla birbirinin aynısı, tek tip kişilerden oluşan ve ülke için tehdit oluşturan genel bir profil üzerinden tanımlanıyor. Bu bakış açısı ne yazık ki her mülteci ve göçmen bireyin, etnik kimliklerine dair özelliklerin ötesinde, kendine özgü farklı karakterlere ve kişisel hayat koşullarını şekillendiren tutum ve tercihlere sahip olduğu gerçeğini görmezden geliyor. Bu eğilim sebebiyle özellikle olumsuz gelişmeler mülteci ve göçmen topluluklara dahil tüm bireyler için geçerli, genel bir kimlik özelliği olarak kabul görüyor ve önyargıları güçlendiriyor.
Medyadaki yaygın bakış açısı, haberin içerisinde mülteci ve göçmenleri genellikle “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden konumlandırıyor. Söylemde örtük veya açık şekilde öne çıkarılan bu ayrım, mülteci ve göçmenleri bu ülkede yaşayan ve günlük hayatlarını sürdüren bireylerden, toplumsal hayatın dışında kalan yabancı ötekiler pozisyonuna itiyor. Böylelikle, göçe dair tüm sorunların sorumluluğu kendimizden “farklı” olan ötekilere kolayca yüklenebiliyor.
Göçle ilgili haber üretiminde bu eğilimlerin söylemi şekillendirmesi ve bu söylemlerin haberlerde tekrar tekrar kullanılması sonucunda medyada belirli mülteci ve göçmen profilleri öne çıkıyor. Haberlerde sıklıkla karşılaştığımız bu temsiliyet profilleri gerçekte olandan tamamen bağımsız değil. Ancak mülteci ve göçmen bireylerin yalnızca bu profiller üzerinden medyada yer almaları, toplumsal önyargıları besleyerek ayrımcılığa zemin hazırlıyor:
Peki medyada mülteci ve göçmenlere dair yer alan bu temsiliyet ve söylemler nefret söylemi kapsamında mı değerlendirilmedi ? Nefret söylemi doğası itibariyle belirli bir bireye veya gruba yönelik içselleştirmiş bir ayrımcılık barındırır. Ancak her ayrımcılık veya ayrımcı söylem her zaman nefret söylemi içermeyebilir. Dolayısıyla, bu sorunun cevabını verebilmek için nefret söyleminin ne olduğunu iyi tanımlamak gerekir.
Nefret söylemini anlamayı zorlaştıran en büyük etken aslında evrensel olarak kabul gören, kesin ve değişmez bir tanımının bulunmuyor olması. Hatta hem tanımı hem de taşıdığı özellikler döneme ve topluma göre değişkenlik gösteriyor; bu sebeple nefret söylemine yönelik yasal tanımlama ve düzenlemeler de ülkeden ülkeye farklılaşıyor. Buna rağmen, nefret söylemiyle ilgili en değişmez ve ortak özellik yarattığı etkilerin doğrudan veya dolaylı olarak temel hak ihlallerine yol açması, böylelikle demokratik düzen ve toplumsal barışa zarar vermesidir. Bu odak üzerinden, Birleşmiş Milletler “Nefret Söylemine İlişkin Strateji ve Eylem Planı”’nda nefret söylemini aşağıdaki gibi tanımlıyor:
“Bir kişiyi veya grubu din, dil, ırk, soy, etnik kimlik, engellilik, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim gibi kimlik özellikleri temelinde hedef alan, ayrımcı ve aşağılayıcı dil kullanan veya saldıran sözlü, yazılı, görsel veya davranışsal her türlü iletişim biçimidir.” (United Nations Strategy and Plan of Action on Hate Speech, 2019)
Düşünce ve ifade özgürlüğü her birimizin kendini tercih ettiği şekilde ifade edebilme, ihtiyaç duyduğu bilgiye erişebilme, fikir geliştirme, paylaşma ve bilgi alışverişi yapma kapasitesini güvence altına alan temel bir insan hakkı. Türkiye’deki gazeteciler olarak, bu hak güvence altına alınmadığında, orantısız baskı ve kısıtlamalar uygulandığında ortaya çıkan engelleri bizzat gözlemliyor ve deneyimliyoruz. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü ve bu özgürlük çerçevesinde yürüttüğümüz gazetecilik faaliyetleri demokratik bir toplum için tartışılmaz bir ön koşul.
Ancak ifade özgürlüğünün kullanılma biçimleri toplumsal yaşamın doğası itibariyle çelişkiler ve çatışmalar barındırıyor. Her insanın hem bireysel hem de toplumsal ölçekte özgürce kendini gerçekleştirebilmesi ve adil yaşam koşullarına erişebilmesi için fikirlerini, ihtiyaçlarını ve taleplerini ifade edebilmesi gerekiyor.
Fakat ya bu fikir ve talepler bir başkasının kendini gerçekleştirme ve var olma hakkını engelliyor ve yaşam koşullarına zarar veriyorsa? İşte ifade özgürlüğünün bittiği sınır tam olarak bu noktada başlıyor. Daha basit bir deyişle, kullanılan ifadelerin bir başkasının özgürlüğünü kısıtladığı ve dolayısıyla haklarını inkar ettiği noktada.
Tam olarak bu sebeple, ifade özgürlüğü ve nefret söylemi birbiriyle doğrudan ilişkili çünkü ifade özgürlüğünün sınırları ne zaman aşılırsa, nefret söylemi de o zaman doğuyor. Bu bakımdan, ifade özgürlüğüne yönelik getirilen sınırlamaların temelinde toplumdaki tüm insanların eşit koşullarda var olma ve yaşama hakkının korunması yatıyor.
Tanımlamak zor olsa da, nefret söylemini anlayabilmek aslında o kadar da zor değil. En basit haliyle, nefret söylemlerinin oluşum aşamaları ve belirleyici özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1. Bir bireyin veya grubun temel kimlik özelliklerini hedef alması,
2. Bu kimlik özelliği üzerinden ayrımcı, aşağılayıcı ve insanlıktan çıkarıcı nitelikte ifadeler içermesi
3. Nefreti yayarak, kışkırtarak, teşvik ederek veya meşrulaştırarak toplumu olumsuz davranışlara yönlendirmesi
4. Hedef alınan bireyin / grubun yaşamını doğrudan ve dolaylı olarak olumsuz etkilemesi, zarara yol açması
Gazeteciden öte birer insan olarak her birimiz dünyayı anlamlandırdığımız belirli bakış açılarına sahibiz. Bizim dünyayı görme biçimimiz ister istemez haberleştirdiğimiz konu ve olayları ele alışımıza ve bunu aktarırken kullandığımız söyleme de yansıyor. Üzerine haberler ürettiğimiz toplumun birer üyesi olarak, olayları kendi merceğimizden değerlendirmemiz oldukça normal. Burada sorun yaratan ana unsur, bazen bu merceğin gösterdiklerini mutlak doğru olarak kabul etmemiz ve haberlerimizde izleyici/okuyucuyu kendi doğrularımıza yönlendirme eğilimimiz. Göç haberleri ne yazık ki bu eğilimin kendini en çok gösterdiği ve haberlerdeki söylemler üzerinden somutlaştığı alan. Bu sebeple, göç haberciliğinde ayrımcı dil ve nefret söylemiyle mücadelenin ilk adımı bu eğilimi fark etmekle başlıyor. Gazeteciler olarak, ürettiğimiz her haberde kendi merceğimizi sorgulamaya açmak ve bakışımızı genişletmeye çalışmak, okuyucuya sunduğumuz resmin de daha gerçekçi, dengeli ve çok boyutlu olabilmesine kapı aralıyor.
Farkındalık için gösterdiğimiz bu çaba, haberde kullandığımız söylem açısından da gerekli. Herkes için uygun ve kabul gören bir söylem yaratmak her zaman mümkün olmayabilir. Ancak, kullandığımız söylemin daha eşitlikçi ve kapsayıcı olabilmesini sağlamak ve bir başkasının hayatına zarar vermesini engellemek mümkün. Ne yazık ki bunu gerçekleştirebilmenin kesin ve basit bir formülü yok. Buradan yola çıkarak, göç haberleri hazırlarken öz değerlendirme sürecinde kullanılabilecek bir soru listesi hazırladık. Göç haberciliğine dair çeşitli kılavuzlardan derlenen bu sorular, katı talimatlardan öte, söylemimizi sorgularken yararlanabileceğimiz bir çerçeve sunuyor:
Lippman, W. (1998). Public Opinion
https://monoskop.org/images/b/bf/Lippman_Walter_Public_Opinion.pdf
Giddens, A. (2013). Sociologie.
Van Dijk, T.A (1988). News as Discourses
https://discourses.org/wp-content/uploads/2022/06/Teun-A.-van-Dijk-1988-News-As-Discourse.pdf
Van Dijk, T.A (1995). Opinions and Ideologies in the Press
‘Hate Speech’ Explained: A Toolkit (ARTICLE 19, 2015)
Tüm Yönleriyle Nefret Söylemi Kılavuzu (Hrant Dink Vakfı, 2022)
https://hrantdink.org/attachments/article/3731/Tum_yonleriyle_nefret_soylemi.pdf
United Nations Strategy and Plan of Action on Hate Speech (2019) https://www.un.org/en/genocideprevention/documents/UN%20Strategy%20and%20Plan%20of%20Action%20on%20Hate%20Speech%2018%20June%20SYNOPSIS.pdf
Human Rights Reporting: A Handbook for journalists in South Eastern Europe (International Federation of Journalists/IFJ, 2003)
Reporting on Migration & Minorities: Approach and Guidelines (Respect Words Project, 2017)
https://www.respectwords.org/wp-content/uploads/2017/10/Reporting-on-Migration-and-Minorities..pdf
Media Coverage on Migration: A Practical Guide for Journalists (International Organization for Migration/IOM, 2018)
https://migrantnarratives.org/fileadmin/user_upload/IFJ/Media_Toolkit_2018_-_EN_RO_Dakar__1_.pdf
Journalist Guide to Media Coverage of Migration based on International Law and Evidence (International Organization for Migration/IOM, 2019)
People Between the Lines: A handbook on migration for (future) journalists (Tereza Freidingerová, Peter Ivanič, Adéla Jurečková, 2020)
https://www.peopleinneed.net/media/publications/1424/file/en_people-between-the-lines_final.pdf
Migration and Media: A Journalist's Handbook (Magda Abu-Fadil, International Centre for Migration Policy Development/ICMPD, 2021)
https://www.icmpd.org/file/download/56248/file/EN_MIGRATION%2520%2526%2520MEDIA%2520HANDBOOK.pdf
Reporting Migration: A Handbook on Migration Reporting for Journalists (International Centre for Migration Policy Development/ICMPD, 2021)
https://www.icmpd.org/file/download/50559/file/Handbook0on0Reporting0Migration0EN.pdf
5 Point Test For Hate Speech (Ethical Journalism Network / EJN, 2016)
https://ethicaljournalismnetwork.org/5-point-test-hate-speech-turkish